Sevgili Gençler!…
İslam Dini’nin her emri hikmet ve faydalarla doludur.
Sadaka da bunlardan biridir.
Samimi ve ihlasa dayalı olarak, ölçülerine uygun bir şekilde verilen sadaka; Yüce Allah katında kabule mazhar olur, vereni İlahi affa erdirir,
Müslümanlar arasında birlik, beraberlik, huzur, sükûnet, maddi ve manevi dayanışmayı, sevgi ve saygıyı kuvvetlendirir.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.” (Hadid Suresi, Ayet:18)
“Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne ala! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.” (Bakara Suresi, Ayet:271)
Fıtır sadakası; Ramazan-ı Şerifin sonuna yetişen ve asıl ihtiyaçlarından başka en az nisap miktarı mala veya paraya sahip bulunan hür Müslüman için verilmesi vacip bir sadakadır.
Buna “fıtra zekâtı”, “ramazan sadakası”, “oruç zekâtı”, “bedenlerin zekâtı” de denir.
Ancak, bunlar arasında en meşhur olanı “Fıtır Sadakası” dır.
Fitre vermek, karşılıklı bir yardımlaşmadır.
Orucun kabulüne, ölüm sarhoşluğunun giderilmesine, kabir azabından kurtulmaya bir vesiledir.
Ramazan orucunda bulunması muhtemel olan günahlardan, orucun temizlenmesine bir sebeptir.
Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün neş’e ve sevincinden onların da istifade etmeleri için bir yardımdır. Bu bakımdan da fıtır sadakası(fitre), hem İslami ve insani bir görev, hem de sevgi ve saygıyı da kuvvetlendiren bir hayırdır.
Fitre ödeyen oruçlu veya özrü sebebiyle oruç tutamayan bir Müslüman, fakir ve ihtiyaç sahibi olan kimselere bir günlük yiyecek maddesi veya bu imkânı temin edecek para vermekle huzur duyar; mübarek günlerde yardım elini uzatma saadetini hisseder, komşu ve akrabası arasında, muhtaç olan kimseleri, sevindirme mutluluğuna erer.
Fıtır sadakası, Ramazan Bayramının birinci günü tan yeri ağarmaya başladığı andan itibaren vacip olursa da bundan birkaç gün önce, hatta birkaç ay önce de verilebilir.
Ancak, en güzel olanı bayramdan önce Ramazan ayı içinde vermektir.
Ebu Davud ve İbn-i Mace’nin süneninde, Hz. Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Fıtra ve zekât; oruç tutan Müslümanı, çirkin ve boş sözlerin günahlarından temizlemek, fakirlere de yiyecek temin etmek için (fitre vacip, zekât ise) farz kılınmıştır. Fıtrayı kim bayram namazından önce öderse makbuldür. Kim de namazdan sonraya bırakırsa bu, diğer sadakalar gibi, bir sadaka olmuş olur.”
Sevgili Gençler!…
İslâm hukukunda infakın da kapsamı geniştir.
Aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri yardımları da anlamı içine alır.
Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, Ashâb-ı Kiram yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı.
Muaz b. Cebel ile Sa’lebe Hz. Peygamber’e «Kölelerimiz ve hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve ne miktarda harcayalım» diye, sorduklarında şu ayet inmişti:
“…Ey Muhammed! Sana, hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyacınızdan artanı verin…” (Bakara Süresi Ayet: 219)
Cenab-ı Hak diğer Ayet-i Kerimelerde şöyle buyuruyor:
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir. O, her şeyi bilir.” (Bakara Suresi, Ayet: 261)
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.” (Bakara Suresi, Ayet: 267)
“Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.” (Bakara Suresi, Ayet: 254)
Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi. Altın, gümüş gibi nakit sahipleri de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı.
Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde takvâ sahiplerinin vasıfları sayılırken, “Allah yolunda harcayanlar”; gayba inanan ve namaz kılandan sonra zekât verenler üçüncü sırada zikredilir.
İnfakın en faziletlisi ve en önde geleni kişinin muhtaç durumda bulunan hısımlarına yaptığı harcamalardır.
Aile fertlerine yapılacak harcama, sadaka hükmündedir.
Hadis-i Şerif‘te şöyle buyurulur:
“Bir müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah’ın rızasını umarak sağlarsa bu, kendisi için sadaka olur.” (Buhari, İman-41)
Hadis-i Şerif‘te zikredilen aile fertlerine; yani hanımı, çocukları, nafakası kendisine gerekli olan erkek ve kız kardeşleri ile amcası ve amcasının çocukları, evinde beslediği yabancı yoksul çocuklar dâhildir.
Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi, onun üzerine vaciptir. Eğer bu masrafları yaparken Allah rızasını kazanmayı kastederse, sürekli sadaka ecri alır.
Ancak bu konuda Allah rızasını kastetmezse, üzerinden borç düşer, fakat ayrıca bir ecir alamaz
Buna, Sa’d b. Ebî Vakkas’ın naklettiği şu Hadis-i Şerif de delâlet eder:
Veda Haccı yılı Mekke’de hastalanan Sa’d b. Ebî Vakkas tek varisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), “üçte birini vasiyet etmesi” ne müsaade eder ve şöyle buyurur:
“Ey Sa’d! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın.” (Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta’, Vasiyye, 4)
Ancak Sa’d, bu hastalığından iyileşip uzun bir müddet daha yaşamış ve bu kızından başka çocukları olmuştur.
Buna göre, bir kimse, malının üçte birine kadar olan kısmını vasiyet yoluyla Allah yolunda harcayabilir. Servetin üçte ikisi mirasçıların korunmuş hissesidir.
Ancak, mirasçılara vasiyetle mal bırakılması hadisle yasaklanmıştır.
Çünkü mirasçılara Allahu Teâlâ belirli miras hisseleri tahsis etmiştir Zorunlu nafaka ikiye ayrılır:
1. Kişinin gücü yettiği zaman kendisi için gerekli olan nafaka.
Bu, başkalarına yapılacak yardım ve Allah yolunda harcamadan önde gelir. Çünkü kişinin yaşamını sürdürmesi ve başkalarına olan infak görevini yerine getirebilmesi buna bağlıdır.
Hz. Peygamber(s.a.v); “İnfaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine vacip olan kimselerden başla!” (Buhâri;, Zekât” 18, Nafakât, 3; Müslim, Zekât, 41; Tirmizî, Zekât, 38, Zühd, 32; Nesaî, Zekât, 51, 53, 60) buyurur.
2. Müminin başkalarına olan infakı.
Başkasına infakın farz olmasının üç sebebi vardır: Evlilik, hısımlık ve mülk.
Sevgili Gençler!…
Sevgili Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Ey Âdemoğlu! İhtiyaçtan fazlasını infak etmen senin için hayırlıdır. Onu imsak etmen (gizlemen) de senin için şerlidir. Yetecek miktar için muaheze edilmezsin (sorguya çekilmezsin). İnfaka önce nafakası üzerine vacip olandan başla. Veren el, alan elden hayırlıdır.” (Riyazü’s Salihin Terc. C.1,S.515)
Helal kazancınızdan Allah yolunda harcayın… Kazancınız eksilmez, bereketlenir ve artar… Kazancınız helal ve bereketli, infakınız daimi olsun…